l Ana Sayfa l Photoshop l Css l Htmlkodlar l Eğlence l

Eğlence Nedir ?




Eğlence denince ilk akla gelenler, neşeli ve hoş vakit geçirmeye, gönül eğlendirmeye yarayan oyun, yarış ve müzik gibi şeyler oluyor. Eğlence meşru ve gayrimeşru olarak tasnife tabi tuttuğumuzda ise, ‘meşru eğlence’ ile ‘fıtrî olarak hem nefsin, hem de kalb ve ruhun zevk aldığı şeyleri; gayrimeşru eğlence ile ise Rabbimizin emirlerine aykırı olan ve kalb ve ruhun rağmına sadece nefsin zevk aldığı, yani meşru özelliğini kaybederek haram şekle dönüşen eğlenceleri kasdediyoruz.

Bu tasnifi açıklar mahiyette, Bediüzzaman, eğlence anlamında neş’eyi ikiye ayırır. “Birisi” der, “nefsanî heveslere (şehevî duygulara) teşvik eder; ikinci neş’e ise nefsi susturur, ruhu, kalbi, aklı ve sırrı yüceliklere, asıl yerlerine sevk eder.”

Sünnete baktığımızda, meşru oyun ve eğlencenin belli başlı üç kısımda anlatıldığını görürüz. Birincisi, bir gayeye, faydaya, ve bir ihtiyaca yönelik eğlencelerdir. İkincisi, örf, âdet ve gelenekte mevcut olan tören ve merasim türünden eğlencelerdir. Üçüncüsü de, yorulan, usanan, bıkkınlık duyan insan duygularının meşru dairede tatmin edilmesi, dinlendirilmesi ve keyiflendirilmesidir.

Birinci kısım olan, bir gayeye mâtuf oyun ve eğlence türüne, sünnetten şu örnekler verilebilir:

• Peygamberimiz özel olarak yarış için hazırlanan atlar ve yük beygirleri arasında ayrı ayrı yarışlar düzenler ve galip gelenleri ödüllendirirdi.

• Develer arasında yapılan yarışlara zaman zaman Peygamberimizin devesi de katılır ve çok zaman birinci gelirdi.

• Ok atma ve mızrak kullanma müsabakaları, Medine devrinin önemli yarışlarındandı. Bir hadiste bildirildiğine göre, atış müsabakaları ile at yarışları meleklerin de hazır bulunduğu bir eğlence türüdür.

• Koşu ve yarış yapmak ve güreş tutmak gibi eğlenceler bizzat Peygamberimizin özel hayatında da yer alıyordu.

• Yüzme de Peygamberimizin teşvik ettiği bir spor ve eğlence şeklidir.

• Avcılık ve savaşa hazırlanma bakımından atıcılık faydalı eğlencelerdendir. Av köpeği, doğan, ok, mızrak gibi av âletleriyle avlanmak meşru görülmüştür.

Bu hususta daha başka örnekler vermek de mümkündür.

Sünnet dairesinde ve meşru çerçevede örf, âdet ve gelenekte mevcut olan tören ve merasimlere örnek olarak ise, şunlar zikredilebilir:

• İslâm öncesi Medineliler Nevruz ve Mihrican günlerinde eğlence düzenlerlerdi. Hicretten sonra bunların yerini Ramazan ve Kurban bayramları aldı.

• Peygamberimiz Bayram günü def çalıp mersiyeler söyleyen cariyelere izin vermiş ve Habeşlilerin mızraklarla yaptıkları gösteriyi Hz. Âişe ile birlikte seyretmişti.

Bu hadis-i şerifi canlı bir örnek olması bakımından aynen yer veriyoruz:
Hz. Âişe anlatıyor:

“Resûlullah, benim yanımda iken iki cariye Buas savaşı ile ilgili hamasî türküler söylerken çıkageldi. Gidip yatağın üzerine (yan üzeri uzandı ve yüzünü de aksi istikamete) çevirdi. Derken (babam) Hz. Ebu Bekir girdi. Derhal beni azarladı ve:

‘Resûlullah’ın evinde şeytan çalgısı ha!” dedi.

Bunun üzerine Resûlullah ona yönelip:

‘Bırak onları, söylesinler’ buyurdu. (Onlar sohbete dalıp bizden) dikkatlerini çekince, ben cariyelere göz işareti yaptım, kalkıp gittiler.”

Hz. Âişe devamla der ki:

“Bir bayram günüydü. Siyahîler mescidde kılıç kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Resûlullah’tan talep etmiştim, yoksa o (kendiliğinden) mi; (bilemiyorum).

‘Seyretmek ister misin?’ buyurdular.

‘Tabiî’ dedim.

Kalktı, beni geri tarafına aldı, yanağım yanağının üzerinde olduğu halde durduk (bir müddet seyrettim):

‘Yeter mi?’ buyurdular.

‘Evet’ dedim.

‘Öyle ise git’ dediler.” (Buhârî, İydeyn: 2, 3; Müslim, İydeyn: 19)

Bir sahabe düğününde de benzer bir eğlence şekli yaşanır. Peygamberimiz bu düğünde hazırdır. Yapılan merasime müsaade eder, hatta kendisi hakkında söylenen bir övgü şekline müdahale ederek düzeltir.

Halid bin Zekvan anlatıyor: “Rubeyye binti Muavviz bin Afrâ şöyle anlattı:

‘Ben evlendiğim zaman Resûlullah(a.s.m.) geldi ve, senin şu oturduğun gibi, yatağımın üzerine oturdu. Bizim cariyelerimiz def çalıp Bedir günü şehid olan atalarımız hakkında mersiyeler okumaya başladılar. O anda cariyelerden birisi:

‘Bizim aramızda yarın olacakları bilen peygamber var’ mealinde bir mısra okudu.
Bunun üzerine Resûlullah(a.s.m.):

‘Hayır, bunu söylemeyiniz. Yarın olacakları bilen Allah’tır, deyiniz’ buyurdu.” (İbn Mâce, Nikâh: 21).

Daha sonraki zamanlarda düğünlerde şenlikler ihmal edilmiş olacak ki, İyaz el-Es’arî, “Neden Resûlullah’ın huzurunda oynandığı gibi siz de oyunlar oynamıyorsunuz, şaşıyorum” demişti. (İbn Mâce, İkame:163)

İbn Kuteybe, eğlence isteğinin insanın yaratılışında var olduğunu, yaratılış ve huylara ise karşı gelinemeyeceğini söyler ve delil olarak şu hadisi nakleder:

“Resûlullah, ‘Müslümanlar da şakalaşsınlar’ diye şaka yapmış, kılıç kalkan oynayanlara, ‘Oynayın ey Erfideoğulları! Yahudiler dininizde müsamaha olduğunu anlasınlar’ demiştir.” (Müsned, 6: 116)

Es’ad bin Zürâre kızını evlendirirken Peygamberimiz, Ensar’ın eğlenceyi sevdiğini düşünerek def çalan ve şarkı söyleyen muganniyelerin (kadın şarkıcıların) gönderilip gönderilmediğini sormuştu.

Ayrıca, sünnette düğünlerde şeker, hurma gibi şeylerin halkın üzerine serpilmesi ve bunun kapışılması şeklinde uygulanan başka bir eğlence türüne de rastlanmaktadır. (Üsdü’l-Gâbe, 3:488)

Abdullah bin Abbas, sünnet ettirdiği oğlu için eğlence düzenlemiş ve bunun için ücretle erkek oyuncular tutmuştur. (DİA, Dr. Nebi Bozkurt, “Eğlence” maddesi.)

Düğünlerde def çalarak eğlenme geleneği Dört Halife döneminde de devam etmiştir. Hz. Ömer’in, kulağına gelen bir şarkı ve def sesinin evlenme veya sünnet merasimine ait olduğunu öğrenince, bunu yasaklamadığı bilinmektedir. (Abdürrezzak es-San’anî, el-Musannef, 11:5)

Düğünlerde eğlenme hususunda Efendimizin verdiği ruhsatı ve müsamahayı kullanma konusunda tereddüt göstermeyen bazı sahabilerin, özellikle Bedir ashabından iki zâtın uygulaması bu meselenin—tabir caizse—son hududunu çiziyor.

Âmir bin Sa’d anlatıyor: “Bir düğün sırasında Karaza b. Ka’b ve Ebu Mes’ud el-Ensârî’nin yanına vardım. Bir kısım cariyeler şarkı söylüyorlardı. Dayanamayıp:

‘Sizler Resûlullah’ın Bedir ashabından olun da, yanınızda şu işler yapılsın, olacak şey değil’ dedim.

Bunun üzerine, onlar: ‘Dilersen bizimle dinle, dilersen git. Bize düğünde eğlenme ruhsatı verildi’ dediler.” (Nesâi, Nikâh: 80)

Sünnette eğlencenin üçüncü şekli ise, yorulan, usanan, bıkkınlık duyan insan duygularının meşru dairede tatmin edilmesi, dinlendirilmesi ve keyiflendirilmesi şeklidir.

Meselâ, Peygamberimiz seferlerde günlerce süren yorucu yolculuklarda monotonluktan kaynaklanan sıkıntıyı gidermek için gençler arasında yarışlar düzenlemiş, böylece kafileye bir rahatlık ve ferahlık temin etmiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, 3:311)

Efendimizin dizi dibinde yetişen hadis deryası Ebu’d-Derdâ ise “Hak şeylerin talebinde daha şevkli, daha gayretli olabilmek için kalbimi hak olmayan şeyle dinlendiriyorum” demiştir. (Canan, Kütübü Sitte Muhtasarı Trc., 1:514.) Takvasıyla meşhur Hz. Ebû Dücâne de, meşru dairede keyifli bir eğlence ile meşgul olduğu bir sırada, birisinin kendisini bir açıdan boş sayılan mâlâyâni şeylerle meşgul olduğunu hatırlatması üzerine, “Maâliyata (yüce duygulara) gitmek için ruhumu mâlâyâniyatla dinlendiriyorum” tarzında cevap vermiştir.

İmam Gazalî İhyâ’da bu konuya dair önemli açıklamalar getirirken, oyun ve eğlencenin kalbi rahatlatacağını, ağırlık ve sıkıntıyı gidereceğini belirterek şöyle der:

“Gönül ağırlaştığı zaman körleşir ve tembelleşir. Gönlü yatıştırmak ve huzura kavuşturmak ise onu yeniden harekete geçirir. Meselâ haftanın her günü devamlı ders okumak insanı yorar ve bıktırır; fakat Cuma günü yapacağı bir tatil ona yeniden şevk verir. Devamlı ibadet de kişiyi tembelleştirir; bu durumda dinlenme insanın neşe ve azmini artırır. Bu sebeple oyun ve eğlence ciddi çalışmaya da yardımcı olur. Devamlı bir şekilde hep ciddiyet üzere olmaya ve acı gerçeklere ancak peygamberler dayanabilir.”

Gazalî, eğlenceyi yorgunluk ve tembellik hastalığına karşı kalbin devası olarak görürken, “Ne var ki” der, “Bütün şakalar, oyun ve eğlenceler ölçülü ve mubah olmalı, ifrata kaçmamalıdır. Hastalıkları tedavi eden ilaçların fazlası zararlı olduğu gibi, oyun ve eğlencelerin fazlası da zararlıdır. Ölçüye uyularak yapılan eğlenceler asıl ibadetlerin ifası için bedene dinçlik, ruha şevk kazandıracağından nafile ibadettir.” (İhyâ Trc., c. II, 710).

Günümüz şartlarını iyi bilen ve gözlemleyen, özellikle iletişim teknolojisinin yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı yüzyılın ilk yarılarında radyo aracılığıyla eğlence türlerinin etkisiyle insanların bu cazibeye kapıldığını gören Bediüzzaman, geniş kitleleri rahatlatan bir açıklama getirir:

İnsanlık hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli heveslere de ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa, hava unsurunun (radyo dalgalarının) yaratılış hikmetine ve sırrına aykırı düşer. Ayrıca beşerin tembelleşmesine, sefahete düşmesine ve önemli görevlerin eksik bırakılmasına sebep olarak insanlık için büyük bir nimet olması gerekirken büyük bir azap olur, insana lâzım olan çalışma şevkini kırar. (RNK, Emirdağ Lâhikası, s. 1837)

Bir başka mektubunda, Bediüzzaman meşru dairede eğlence için ‘beşte bir’ ölçüsünü getirerek; insanlığın faydasına kullanılması gereken bazı iletişim vasıtalarının onda ikisinin meşru dairede eğlenceye tahsis edilmesi gerekirken, onda sekizinin keyif, oyun, eğlence yolunda kullanıldığı için insanları tembelliğe ittiğinden söz eder. (Emirdağ Lâhikası, s. 1851)

Bediüzzaman’ın sözünü ettiği keyifli hevesler, meşru ve mübah anlamdaki eğlence türleridir. Bu ifadeleri maksadını aşacak bir biçimde anlayıp harama sürükleyen eğlencelere kapı açmak ise, bir yanlış değerlendirmeden başka bir şey olmasa gerektir. Çünkü, yine Bediüzzaman’a göre meşru daire keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur. İstifade edilecek eğlencelerin de helâl, meşru ve mubah çerçevede kalması gerekir.

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol